
Her ne kadar kahvenin öyküsü Batı ülkelerinde 300 yıllıksa da asıl öykümüz Arap yarımadasında çok eski zamanlarda başlar. Kahvenin ilk ortaya çıkışı hakkında çeşitli söylenceler vardır. En iyi bilineni ise; bir rivayete göre Kaldi fark eder ki, keçileri bir ağacın meyvesini yedikten sonra neşeli ve zıpır olurlar, geceleri de pek uyumak istemezler. Kaldi bu ağacın meyvelerinden toplayıp, buluşunu paylaşmak için Sufi dervişlere gider. Çekirdeklerin marifetini dinleyen Sufi derviş, ilk başta fikri onaylamaz ve çekirdekleri ateşe atar. Ateşe düşen çekirdekler kavrulmaya başlar ve ortalığa bildiğimiz o kahve aroması yayılır. Yayılan aroma Kaldi'ye ve dervişe ilham verir ve çekirdeklerden güzel bir içecek hazırlamak için işe koyulurlar. Kavrulmuş çekirdekler öğütülür ve özlerini bırakmaları için suda kaynatılır. Bizim bildiğimiz haliyle kahve böyle doğar. Sufi, kahvenin uzun gece ayinlerinde onu uyanık ve zinde tuttuğunu fark eder. Tekkedeki diğer devişler de bu yeni içeceği sever ve çok geçmeden kahve, Yemen ve Arabistan'a yayılır. Daha sonra kahve kendini İstanbul'a sevdirir ve Avrupa'ya, oradan da tüm Dünya'ya yayılır.
Kahve adı Arapça qahwah'dan gelmekte olup, bu Türkçe'de kahve'ye dönüşmüş, buradan da Avrupa'da cafe, caffe, koffie, coffee şekline gelmiştir. Kahve adının anlamı ''keyif veren içki'' dir.